Turk Parti Genel Başkanı Ahmet Eyüp Özgüç yaptığı basın açıklamasında gündemi, iç ve dış politikadaki yanlışları ve bu yanlışların düzeltilmesinin yollarını anlatırken Recep Tayyip Erdoğan'ı da sert bir dille eleştirdi.
Yerel basın mensuplarının, gazetecilerin ve parti mensuplarının katıldığı toplantı partinin ana merkezi olan Esenlerde dün gerçekleştirildi. Etkinlikte Turk Partisi Genel Başkanı Ahmet Eyüp Özgüç hem yaklaşan Cumhurbaşkanlığı seçimleriyle ilgili düşüncelerini dile getirdi hem de izlenen iç ve dış politikayı değerlendirdi.

Basın sözcüsü İbrahim erdem Karabulut
Özgüç'ün "Türkiye'de kavgacı bir tutum hakim. Ulu önderimiz Mustafa Kemal Atatürk "Yurtta sulh, cihanda sulh" demiş fakat biz ikisinden de çok uzağız. Kavgadan, gürültüden, kirli siyasetten uzak bir politika mümkün. Burada farklı farklı ideolojilere mensup gazetecilerle bir araya bulunabiliyorsak ve tartışmıyorsak; ülke olarak da bunu gerçekleştirebiliriz. Barışçıl bir siyaset mümkün." sözlerinin yer aldığı konuşmasının satır başları ise şöyle:
İçeride olduğu gibi dış politikamızda uzlaşmadan, barıştan çok uzak. Bir ülkenin dış politikası tek bir partinin tekelinde bulundurulamaz. Ülkemizde dış politika bir partinin hatta tek bir Dışişleri Bakanı'nın inisiyatifine kalmış. Biz buna karşıyız. Bizce, içte olması gerektiği gibi dış politika da muhalefet partilerinin, sivil toplum örgütlerinin, düşünce ve basın mensuplarının, iş adamlarının ve ordunun da fikri alınarak ortak müzakereler sonucu belirlenmeli. Aksi takdirde içinde bulunduğumuz dönemde yaşanılan gibi ülkemiz El Nusra, IŞİD, El Kaide gibi terör örgütlerinin muhattabı olur. Türkiye sözü dinlenmeyen, yalnızlaşmış, dışlanmış ve adı terör örgütleriyle anılan bir ülke haline gelir.
Eğer basın özgür olsaydı...

Eğer basın özgür olsaydı, çözüm süreci adı altında terör örgütü, onun lideri ve parlamentodaki uzantısıyla ne tür pazarlıklar yapıldığını biliyor olurduk. Eğer basın özgür olsaydı, koltuk sevdası uğruna Türkiye'nin geleceğinden ne ödünler verildiğinden bir haber olmazdık. Eğer basın özgür olsaydı, bugün izlenen yanlış ekonomik politikalardan ve bizi gelecekte ne tür risklerle karşı karşıya bırakacağından haberimiz olurdu. Eğer basın özgür olsaydı, Ortadoğu'da olup bitenlerden ve bu olayların Türkiye'ye gelecek yıllarda ödeteceği faturadan bilgimiz olur ve ona göre bir rota çizerdik. Evet belki bunları az çok biliyoruz ama bildiğimiz şeyleri başkalarına anlatma özgürlüğümüz elimizden alındı. Bu süreç özgürlükler adına yaşanan en yüz karası dönemdir. 20 yıl önce Türkiye İran olur mu korkusu yaşıyorduk ve evet şimdi Türkiye İran oldu. Türkiye; giderek içine kapanan, sosyal medyası yasaklanan, basını baskı altında tutulan, kutuplaştırılan, kadınlarımızın başı açık ya da kapalı diye değerlendirildiği bir ülkeye dönüştü.
Genel Başkan Ahmet Eyüp Özgüç

Basının susturulması çok büyük bir tehlike dedi.
Ne yazık ki Cumhuriyet döneminden bu yana hiç bir zaman basının özgür, tarafsız ve objektif haber yapması tam olarak sağlanamadı fakat medya hiç bir dönemde bugün olduğu karar itilip kakılmamış ve sahsileşmemişti. Bugün basın iktidar ve onun zihniyeti tarafından baskı altında tutulması gereken, susturulması şart bir baş belası olarak görülüyor. Basın alınıp satılan, ihaleler ile susturulan, şantaj ve tehditle özgürlüğü elinden alınan bir unsur haline geldi. Biliyoruz bugün yazabildikleriniz, yazamadıklarınızdan çok daha az. Neyi yazıp neyi yazamayacağınıza karar verilen bir ülkede mesleğinizi gerçek anlamda icra edebilmeniz çok zor. Biz böyle bir zihniyeti asla kabul etmiyoruz. Bizce basın;Türkiye'nin hür vicdanının kalesi, ülkenin savunma mekanizması, olmazsa olmazı. Biliyoruz ki basın mensubu insanlar ülkenin emek işçileridir. Türkiye'de hakim olan anlayış ne sizlere ne de bize nefes alma hakkı tanımıyor. Farklı olma hakkı vermiyor. Size eleştiri yapma hakkı sağlamıyor. Bunu yapmakla da aklın, kalbin beslenmesine engel oluyor. Bizler her şeyin farkındayız.
TURK PARTİ Genelbaşkanı Ahmet Eyüp Özgüç;
Eğer basın özgür olmazsa; basın ülke meselelerini gündeme taşıyamazsa, farklı düşünce sahiplerine konuşma hakkı tanımazsa, eğer basın ülke gündemini özgürce duyuramazsa bu ülke için millet için çok büyük bir tehdit. Mesela gündemdeki Hayat Reyhanlı da meydana gelenler hakkında basın yasağı hala gündemde. 17-25 Aralık soruşturması ile ilgili haber yapılması mahkeme kararıyla engellendi. Adana ve Mersin'de yakalanan tırların içeriği ve varış noktasının neresi olduğunu bildiğiniz halde yazamıyorsunuz., Musul'la ilgili haber yapmanız yasaklandı ve daha niceleri var. Her şeyi biliyoruz ve bu işleyişin sonucunun bizler için hiç hayır olmayacağının da farkındayız.
Muhalefet ciddi kritik hatalar yaptı
Chp ve Mhp'nin ortak aday belirlemesi bizce doğru bir politika fakat bu belirleme esnasında kritik hatalar yapıldı. Ekmeleddin İhsanoğlu için "tanıdıkça seversiniz" yaklaşımı çok yanlış. Adayın, Akp'nin bilinçaltımıza yerleştirdiği muhtemel cumhurbaşkanı adayı Recep Tayyip Erdoğan karşısında başarılı olması isteniyorsa aday çok önceden belirlenip, kamuoyuna tanıtılmalı ve vatandaşın benimsemesi sağlanmalıydı ve hatta 3 aday belirlenmeli ve bu üç adaydan halkın büyük çoğunluğunun istediği kişi Köşk'e aday belirlenmeliydi.
Başbakan, Cumhurbaşkanı olmamalı çünkü...
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, Cumhurbaşkanlığına aday olursa ülkedeki gelirim iyice artacak. Onun yerine Abdullah Gül'ün aday gösterilmesi ülke barışı açısından çok daha iyi bir seçenek olacaktır. Recep Tayyip Erdoğan her zaman mağdur edebiyatı yapmış bir insandır. 20 senelik siyasi yaşamında sürekli mağdur olan kişidir o. Siyaset ve para odaklı çıkarları için basını susturan, toplumu kamplara ayıran, çözüm süreci adı altında terör örgütü ve İmralı'daki lideri ile pazarlık masasına oturan, 17 ve 25 Aralık sürecinde Emniyet ve Yargı mensuplarını sürgüne gönderen, yargıya müdahale etmekten çekinmeyen bir kişi cumhurbaşkanlığı yapmamalıdır.